1.GÜN
“Didem,Ebru,Roberta,Peter prova için hazır mısınız?!” diye bağırıyor kulis görevlisi. İstanbul Moda Günleri’nin ilk gününde Ezra-Tuba defilesi’nin kulisindeyim . Saat 19.30’daki defilenin başlamasına bir buçuk saat kala içeride resmen görsel bir şölene hazırlık var . Erkek ve kadın couture koleksiyonlarının karma defilesi olduğu için bir tarafta hem erkek hem de kadın modellerin makyajları yapılıyor diğer tarafta ise bazı modellerin kıyafet provaları devam ediyor. Provaların olduğu bölümde özel baskılı kumaşlar, deriler ve deniz altı dünyasını anımsatan rengârenk aksesuarlar, boncuklardan gözlerimi alamıyorum. Kulis sorumlusu hangi modellerin kıyafetlerinin kaç numaraları askılarda olduğunu okurken yüzlerinin bir tarafına mavi mikronize simlerle ışıl ışıl makyaj yapılmış erkek modellerden biriyle konuşuyorum. Bir köşede oturup sessizce etrafı gözlemleyen Peter, Çek Cumhuriyeti’nden gelmiş ve bir aydır İstanbul’da. Daha önce hangi moda haftalarına katıldığını sorduğumda Çin’de moda haftasında çalıştığını söylüyor. -Peki orası ve burası arasında fark var mı? “Orada insanların gözleri çekik!” Sanırım saçma bir soru sordum, Peter da bana en rasyonel cevabı verdi. Peki bu defile, makyajlarınız ve kıyafetler hakkında ne düşünüyorsun diye sorduğumda ise onun bana hayalgücünün de olduğunu kanıtlamak istercesine “AVATAR!” dedi. Doğru ya, Avatar… O filmde de her şey gerçek olamayacak kadar güzeldi. Defilenin başlamasına çok az bir zaman kala etrafta hâlâ bazı kıyafetlere boncuklar diken ve son rötuşları yapan asistanlar görüyorum. Bazıları yaptıkları işleri Tuba Çetin’e gösteriyor o da “Bu kıyafetin podyuma bu şekilde çıkmasını istemiyorum hadi devam et lütfen ”diyor. Ama bunu söylerken gayet sakin ve yumuşak. Bu iş hep böyle midir? Herhalde yetiştirememiş olamazlar diye geçiyor aklımdan. Elbiselerde o kadar çok detay var ki burada herkes bir detayın peşinden koşuyor. Bütün o kargaşanın içinde oturmuş bir şeyler diken Ege’nin yanına gidiyorum. Ezra-Tuba’da staj yapıyormuş “O kadar yoğun bir tempoda çalışıyoruz ki bazı şeyler böyle son ana kalmak zorunda kalıyor.” Bu sırada yanımıza gelen Ezra Çetin; “ Son anda bir parça eklemeye karar verdik onu yetiştirmeye çalışıyoruz”diyor. “Hep böyle spontane misiniz?”d iye soruyorum “ Bizim koleksiyonlarımız, tasarımlarımız, hayatımız herşeyimiz spontanedir!” diyor ve gülüyor. Artık heyecanlarına ben de ortak oldum. O sırada bir ses duyuyorum “ Basın artık dışarı çıksın lütfen, modellerimiz giyinecek!” Basın?Ha evet hatırladım, ben basınım. Defilenin başlamasına on beş dakika kalmış, gidip izlemek için yerimi almalıyım!
Ayşim Özgür, Harper's Bazaar Mart2010
2 yorum:
ben bu defilede en on sirada oturuyordum. modellerin birinin coraplarina tuturulmus boncuklardan bir kismi tam onume dustu. sanirim onlar son dakikada tutturulanlardandi:)
haha:) muhtemelen!
Yorum Gönder