30 Mayıs 2010 Pazar

ÇİKOLATANIN EN ÖZEL HALi

Her şeyin lüksü olur da, çikolatanın olmaz mı? Bebek'teki Chocoist'in sahibi Soley Arı, çikolataya olan aşkını ve butik çikolatacılığı anlatıyor.


Her şeyin daha özel ve daha lüks olan versiyonunun değerli olduğu bir çağda artık elbette insanlar da market raflarında birbiri ardına dizilmiş, katkı maddeli çikolatalarla yetinmiyorlar. . Avrupa’da nesilden nesile geçen çikolata butikleri, Uzakdoğu’da değişik paketleme sistemleri, Amerika’da ilginç karışımlar ile karşımıza çıkıyor bu lezzet. Hakkında seminerler, kurslar veriliyor, araştırmalar yapılıyor. Yani değerli ve iyi olan çikolataya verilen önem günden güne artıyor. Daha doğrusu yüzyıllar önce ticari bir takas ürünü olarak görülen iyi kakaonun değeri tekrar farkediliyor. Kahvenin yanından tatlının eksik edilmediği; dünyaya lokumlarıyla ün salmış, kestane şekerleri, badem ezmelerinin diyarı Türkiye’de de butik çikolatacılık yeni yeni hayatımızda girmeye başlayan bir kavram. Artık özel günlerde, davetlerde, partilerde hayalgücünün lezzete dönüşmüş hali olan butik çikolatalardan yemek çok popüler. Bebek’teki çikolata butiği Chocoist’in sahibi Soley Arı da çikolatayı yerel tatlarla zenginleştiren isimlerden biri...

Çikolata hayatınıza ne zaman girdi?

Çikolata hayatımda hep vardı. Zaten onsuz bir hayat düşünemiyorum. Küçükken bile gidip tek başıma çikolatalar alıp, oturur onları yerdim. Şu anda annem hayatta en sevdiğim şeyi meslek haline getirmiş olmama inanamıyor zaten. Aslında Ankara’da benim dedemin pastanesi vardı, herhalde onun eli bana geçmiş olmalı ki birden bire bu işe başladım. İki yıldır sipariş üzerine evden yapıyordum bu işi, sonra herkes çok güzel tepkiler vermeye başladı ve yaptıklarım çok sevildi. Burası mekan da bir yıldır boş duruyordu. Burayı devaraldık babamla ve bu hale getirdik. Ben aslında işletme okudum ve tekstil, halkla ilişkiler gbi pek çok sektörde çalıştım. Ama işte sonunda en istediğim şeyi yapıyorum.

Çikolata insanları çok mutlu ettiğine göre siz burada çok mutlu olmalısınız?

Evet zaten sinirlendiğimde, kendimi kötü hissettiğimde hemen çikolata yiyorum. Kesinlikle insanı mutlu ediyor. Örneğin sıcak çikolata içmeyi ilk Maya’lar keşfetmiş. Erkekler savaşa gitmeden önce güç vermesi için bir iksir gibi çeşitli baharatlarla karıştırıp sıcak kakao içiyorlarmış. Daha sonra Avrupa’da şeker ve bal ile karıştırarak tadını güzelleştirmişler.

Bir çikolatanın iyi olduğunu nasıl anlarız?

Çikolatanın iyi olması kakao çekirdeklerinin geldiği bölgeye bağlıdır. Genelde Ekvator, Güney Amerika, Afrika gibi bölgelerden iyi kakao geliyor. Çikolatayı yediğiniz zaman ağzınızda erimesi onun iyi olduğunu gösterir. Tıpkı şarap gibi,kahve gibi ya da konyak gibi ağzınızda bıraktığı aroma önemlidir. Nasıl ki puroyu insanlar koklayarak anlıyorlar ya da gurmeler bir şarabı tattıklarında üzümün hangi bölgeden geldiğini anlıyorlar. Çikolata da dünyada artık böyle bir yere geldi, bu konuyla ilgili seminerler, kurslar, araştırmalar var.

Butik çikolatacılık yıllardır Avrupa’da vardı belki ama son yıllarda daha da önemli bir noktaya geldi değil mi?

Son bir kaç senedir çikolata ve şarap gibi konularda özel şeyler çok önemli ama özellikle çikolata çok başka bir yere geldi. Yurtdışında bir sürü butik çikolatacı var. Bir butik otele gittiğiniz zaman aldığınız özel çikolatanın değerini anlıyorsunuz. Çikolatada yüzde oranları, kullanılan kakao, içindeki malzemeler gibi bir sürü kriter var. Bu işi büyütüp yine de iyi olan çikolatacı ise Lindt bence.

Chocoist’in menüsüne neler var?

Şampanya, viski ve güllü trüfler menüde fiks olarak var. Yeni bir ürünüm var; red summer wine trüf adında. Onun içinde kırmızı şarap, piment ve kırmızı meyve püresi var. Kuru kirazları gül suyunda bekletip sonra çikolata ile karıştırdığım Haremist var. Paradiso Per Tutto adını verdiğim nugget var onun içinde de beyaz çikolata, şam fıstığı, kuru kiraz, fındık ve badem var. Çikolatalar dışında naneli, kakaolu kurabiye, muzlu ballı muffin’ler, müsli bar’lar ve enerji bar’ları hazırlıyorum. Veya cupcake’ler... Doğumgünleri için sipariş üzerine yaptığım ananaslı, muzlu bir pastam var mesela çok beğeniliyor. Çikolatalarımda katkı maddesi kullanmadığım için mutlaka iki hafta içinde tüketilmeleri gerekiyor.

Chocoist’te en sevilen ürün hangisi?

Benim meşhur brownie’im vişneli ve beyaz çikolatalı olandır. O Chocoist’in özel brownie’si. Herkes bayılıyor. Çikolata parçacıklı kurabiye ve trüfler de çok tutuluyor.

Yapmayı planladığınız çikolata tarifleri var mı?

Ben genelde mevsimsel çalışıyorum. Mevsimlerin getirdiği en iyi ve taze ürünleri mesela Malatya Pazarı’ndan ya da Mısır Çarşısı’ndan seçiyorum. Şimdi mesela yaz meyveleri çıkacak kayısılı crumble yapmayı planlıyorum. Bacardi, zencefil ve passion fruit ile hazırladığım var onu hindistan cevizi ile kaplayacağım henüz bitmedi. Yaz gelince ev yapımı limonata ve dondurma yapmayı istiyorum. Brownie’li ve kırmızı şaraplı dondurma yapma fikri var kafamda. Yani aslında pastanecilikte hiçbir şeyin sonu yok, her şey hayalgücüne dayalı. Üzümleri romda bekletip içine badem karıştırarak rom krokant yaptım. Yine yaza doğru adaçayı, nane, lime karışımı bir şeyler hazırlamak istiyorum. Çünkü sıcaklarda nanenin ferahlatıcı etkisi olacak. Aslında tamamen içgüdüsel ilerliyorum.

İnsanlara hangi lezzetler daha yakın geliyor?

Mesela chili’li çikolata yapmıştım Türkiye’de insanlar onu pek sevmediler. Burada daha çok viski, şampanya trüfleri gibi lezzetler tercih ediliyor. Örneğin Turkish delight’ın içinde kayısı, badem ve fındık gibi ürünler var arzuya göre içine çörek otu ya da susam ekliyorum ama onları herkes sevmeyebiliyor.

Türkiye’de tatlı kültürü aslında çok yaygın ve önemli ama çikolatanın yeri nedir bu kültürde?

Türkiye’de insanlar gerçekten tatlıyı çok seviyorlar. Türk kahvesinin yanında bile tatlı bir şeyler yemek var mesela. Osmanlı’da da macuncular, şekerciler çok varmış tabii ama çikolata yokmuş. Çünkü zaten Avrupa’da bile yaygın değilmiş. Ama bizde de lokum, badem ezmesi, pişmaniye, baklava, güllaç gibi çok özel lezzetler var, değerini bilmiyoruz. Ben de bu lezzetleri çikolata ile birleştirmeyi seviyorum zaten. Çünkü Türkiye malzeme açısından o kadar zengin bir yer ki...İncirler, kayısılar, bademler. Her şeyin en iyisi var burada. Bu yüzden ramazanda, şeker bayramında bizim gustomuza uyacak hurma,badem ezmeli trüfler, lokumlu kurabiye gibi şeyler yapmayı istiyorum. Türkiye’de de insanlar yavaş yavaş özel çikolatanın değerinin farkına varmaya başlıyorlar böylece.

Nelerden ilham alıyorsunuz?

Mesela Haremist diye bir çikolatam var. Onu hazırlarken Osmanlı hareminde bütün gün yemek yiyen kadınları düşündüm. Kirazlar, fındıklar, şam fıstıkları. Böylece ortaya çıktı. Ya da bacardi’ye ne yakışır yaz geliyor diye düşünüyorum ve aklıma passion fruit’ler geliyor sonra onlara zencefili yakıştırıyorum ve böyle ilerliyorum.

Küçük Bebek Caddesi No. 83 Bebek (0212) 263 11 74

Ayşim Özgür, Harper's Bazaar'da yayınlanmıştır. İzinsiz kullanılamaz.


29 Mayıs 2010 Cumartesi

Bir Yıldız Doğdu

An Education’daki rolüyle En iyi Kadın Oyuncu Oscar’ına aday gösterilen 24 yaşındaki aktris Carey Mulligan, ilham veren seçimleriyle moda dünyasına heyecan veriyor.

Moda sahnesi, müzisyenleri ve modelleri sever, doğru. Ama en çok kimleri hepimiz biliyoruz. Film yıldızlarını! Beyazperde’nin yarattığı gizemli hayaller aleminden mi bilinmez, ne zaman bir kadın bir film ile dikkat çekse, moda dünyası’nda da bütün gözler onun üzerine çeviriliyor. Ne de olsa moda da hayalleri en az sinema kadar sever!

Carey Mulligan, bir kaç yıl önce Londra’da rastlayabileceğiniz herhangi bir kız kadar stil sahibiydi belki. Bugünlerde ise sıklıkla Audrey Hepburn’e benzetilen ve onunki ile karşılaştıran stili ile moda dergilerinin sevgilisi olmuş durumda. Hepburn’e nazaran Carey; belirgin desenler, yoğun materyaller ve çarpıcı renkler kullanmaktan kaçınmıyor. Ama nasıl oluyorsa bütün bu iddialı kıyafet ve aksesuarlar onun üzerinde bambaşka bir şekilde hayat buluyor. Yaşınız kaç olursa olsun görünce insanın içinde arkadaş olma isteği uyandıran kızlar vardır. Sanki Carey’le arkadaş olup Londra’da müzikale gidebilirsiniz. Muhtemelen üzerinde vazgeçemediği siyah boyfriend ceketi ve tayt olurdu. Ya da New York’ta sıradan bir gün geçirmek için onunla buluşmaya gittiğinizde yanınıza fiyonklu babetleri ve V yaka triko elbisesiyle gelirdi. Kim bilir belki öyle yakın arkadaş olurdunuz ki Carey kırmızı halı davetine hazırlanırken sizden fikir isterdi. Ama sonunda muhtemelen yine de Prada tasarımı bir elbise giyerdi. Ne de olsa o, Miuccia Prada’nın ilham perisi. Prada elbisesine eşlik eden kusursuz yüzü ve kırmızı rujuyla da sofistike görünümünü tamamlardı.

Carey Mulligan, belki biraz da stil danışmanı Tiina Laakkonen yardımıyla Lanvin ve Thakoon’un en havalı tasarımlarını buluyor. Tecrübeli ve yetenekli bir stilist ile çalışmanın avantajını “ ben aslında modayı pek fazla umursamıyorum. Sadece harika bir stil danışmanı ile çalışıyorum. Özel hayatım söz konusu olduğunda ise sadece her şeyin basit ve pratik olmasına özen gösteriyorum.” Diyerek açıklıyor.

Mulligan iddialı ve enerjik seçimleri kadar klasik olanları da seviyor olmalı ki, küçük siyah elbise de vazgeçilmezi. Elbette bu onun garantici ve kestirme yoldan şık görünmenin peşinde olduğu anlamına gelmez. Çünkü özgün aksesuar seçimleriyle siyah renk tutkusunu sıkıcı olmaktan uzaklaştırıyor. Bu zıtlıklardan doğan uyumu ne kadar iyi taşıdığının bir göstergesi gibi. Çünkü her kadına kolay kolay yakışmayan ve riskli bir tercih olan pixie saç kesimini de bazen asi bir halde şekillendirerek çiçek desenleriyle eşleştiriyor. Bazen de zarif bir şekilde şekillendirerip dikkar çekici elbiselerini giyiyor.Yani kalıplara bağlı kalmayı sevmediğini göstermekten çekinmiyor. Bu haliyle onu görenlere “ Jean Seberg yaşıyormuş!” dedirtiyor. Evet, Carey için Audrey Hepburn’den çok modern zamanların Jean Seberg’i demek mümkün.

Herkes onun ne giydiğini konuşurken o, bu durumdan “aslında bu iş biraz yorucu. Ama ben seçimlerimi entresan, ve eğlenceli olanlardan yana yapıyorum. Böylece aynı zamanda zevk almış oluyorum.” diye bahsediyor. Görünen o ki, genç yıldız da her kırmızı halı davetinde ne giydiğini merak ettiğimiz aktrisler listesine eklendi.

Ayşim Özgür, Harper's Bazaar

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Onlar çaresiz değil, seksi ev kadınları

Yeni trend seksi bir ev kadını gibi görünmek. Yıldızlar reklamlarda, kliplerde ve çekimlerde domestik ev kadını kılığına giriyor.


1950’lerin ev kadını tiplemesi dergi çekimlerine ilham veriyor

II. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Amerika’da reklam kampanyalarıyla yaratılan “mutlu ev kadını” imajı, zamanın son teknolojisi olan çamaşır makineleri, elektrik süpürgeleriyle destekleniyordu.
O kampanyalara göre ev kadınları artık daha mutluydu çünkü ev işlerinde onlara yardım edecek aletleri vardı ve onlara da bakımlı olmaları için zaman kalıyordu. 1950 ve 60’lı yılların ev kadını tiplemesi pek çok dergi çekimine ve reklam fotoğrafına ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Model Kastyn Reid de Vanity Fair dergisinin İtalyan edisyonu için jartiyerle yemek yapan, toz alan ev kadını pozları vermişti. Seksi kıyafetlerle 60’lı yıllardan ilham alınmış pozlar veren bir başka ünlü de Scarlett Johansson. Oyuncu ocak ayında Harper’s Bazaar dergisine verdiği
pozlarda zengin ve güzel ama mutsuz
bir ev kadınını canlandırdı.



Geçtiğimiz 10 yıl içinde Hollywood’da evlilik bir moda haline geldi. Ünlü kadınlar birbiri ardına albümler yapıp gişe rekoru kıran filmlerde oynamanın yeteri kadar başarı sayılmadığını düşündüler ve annelik konusuna da el attılar. Çoğu bir-iki çocuk doğurdu. Yetmedi üstüne evlat edindiler! Hiç kimse onların evde çocuklarla tek başına uğraştığını, bir yandan yemek pişirip geceleri stüdyoda koşup reklam filminde oynadıklarını düşünmedi elbette. Yanlarında her zaman yardımcıları, çocuklarının dadıları oldu. Peki her zaman kameraların önünde mükemmel görünen bu kadınların evdeki halleri nasıldı?
İşte son aylarda bunun cevabını sık sık görmeye başladık. Elbette ki doğal hallerini değil, prodüksiyonlu çekimlerde verdikleri pozları. Ama söz konusu bu ünlü kadınlar olunca, kadını olmak için giydikleri kostümler bile seksi!
Beyonce toz alıyor, Longoria ve Madonna bulaşık yıkıyor.
Beyonce, “Why Don’t You Love Me?” isimli şarkısına bu ay çektiği klibinde, telefonda şikayet eden mutsuz bir ev kadınını canlandırıyor. Klip boyunca köpük banyoları yapıyor, toz alıyor, araba tamir etmeye çalışıyor!
Mutsuz ve umutsuz ev kadınlarının en çekici hallerini gördüğümüz “Desperate Housewives / Umutsuz ev kadınları” dizisinin en seksi karakterini canlandıran Eva Longoria, bir dergiye iç çamaşırları ve tül bir mutfak önlüğü ile poz verdi. Longoria bu pozda bulaşık yıkıyordu ama büyük yankı uyandıran bulaşık yıkama pozu Madonna’ya ait.
Madonna, Dolce&Gabbana markasının yaz 2010 kampanyası için bulaşık yıkarken, çamaşır asarken ve spagetti yerken poz verdi. Dört çocuk sahibi olmasına rağmen bugüne kadar hiçbir zaman anaç ve domestik bir tavır takınmayan pop kraliçesinin siyah, seksi kıyafetler içinde verdiği pozlar İtalyan yeni gerçekçilik akımından bir film sahnesini andırıyor.
Bu ilkbaharda evinin kadını olan başka bir ünlü de Victoria
Beckham. Belki diğerlerini birkaç kez de olsa makyajsız ya da rahat kıyafetlerle görmüşüzdür. Ama bakımsız, makyajsız ya da düz ayakkabılarla görmenin gerçekten çok zor olduğu Beckham’ı evinde üç çocuğunun peşinden koştururken ya da temizlik yaparken hayal etmek bile çok zor. Bu yüzden Glamour dergisinin mart sayısında yerleri silirken ve darmadağın bir mutfakta elinde telefonla, hiç de kibar olmayan bir tavırla meyve suyu içerken görmek çok şaşırtıcıydı...


Ayşim Özgür, Milliyet Pazar

25 Mayıs 2010 Salı

Moda Alemi Tuvalette


İllüstratör Alexandro Palombo, blogunda moda dünyasının burnundan kıl aldırmayan şöhretlerini en savunmasız anlarında çiziyor

Her zaman kusursuz görünen moda dünyası figürlerinin tuvalette nasıl göründüklerinin, neler yaptıklarının düşüncesi bile çoğu kişiye oldukça uzak geliyordur. Ne de olsa onlar mükemmel varlıklardır ve tuvalete gitmek gibi fani ve hiç de havalı olmayan şeyleri yapmazlar. İllüstratör Alexandro Palombo blogunda (humorchic.blogspot.com) geçen haftayı blogda özel tuvalet haftası ilan etti ve ünlü moda figürlerinin tuvaletteki hallerini de karikatürize etmeye başladı.
Kimler yok ki bu seride! Vogue dergisinin Amerika edisyonunun editörü Anna Wintour mesela. Palambo, yıllardır moda dünyasında en
çok korkulan kadın olarak tanınan Wintour’u tuvalette porno okurken çizdi.
İtalyan moda tasarımcısı Valentino’yu ise tuvalette düşünürken çizen Palombo, bu karikatürün altına “Valentino dedeyi bu kadar umutsuz yapan nedir? Kabızlık mı? Belki şampanyası bitti. Yoksa zevksiz son koleksiyonuyla ilgili
huzur bulmadı mı?” yazarak ünlü modacıyı eleştirdi.
Geçtiğimiz hafta Humor Chic’de tuvaletteki haliyle yer alan diğer moda tasarımcıları ise Christian Lacroix, Marc Jacobs ve Tom Ford. Alexandro Palombo blogu hakkında “Kalemi elime aldığım
zaman nereden başlamam gerektiğini biliyorum ama nerede durmam gerektiğini hiç bilmiyorum” diyor.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Cannes Favorim


Cannes film festivali boyunca Kate Beckinsale pek şıktı ama kapanış töreninde kalbimi çalan elbise Diane Kruger'in Jason Wu imzalı pembe, siyah elbisesi oldu. Jason Wu'nun Diane Kruger'i ilham perisi ilan etmekte hakkı var doğrusu.

Fotoğraflar: StyleGuru

Bihter Kilodu mu?

Bihter'in kıyafetleri GittiGidiyor'dan önce sokaklarda anlaşılan!:)
Aşk-ı Memnu çılgınlığı son noktada.

Buna artık yurdum insanı mı denir ne denir bilmiyorum. Fotoğraf bana forward mail ile geldi. O yüzden bu nerede var bilmiyorum, dizide Bihter karakterinin kilodu göründü de onun üzerine mi yaptılar bunu? Bilenler bilmeyenlere anlatsın...

Yapma Behlül! O senin yengen...
:))

23 Mayıs 2010 Pazar

Bu Yaz Bütün Kadınlar Soylu

Fırfırlar ve volanların kardeş detaylar olduklarını söyleyebiliriz. Genelde yaka veya etek kısımlarında bulunan volanlar, eskiden terzilerin diktikleri elbiselerden ellerinde kalan parçaları kıyafetlere süs olarak eklemeleriyle ortaya çıkmış. Fırfırlar ise kumaş ya da kurdelelerin sıkıca bir araya toplanmasıyla ortaya çıkan kıvrımlı bir süsleme biçimi olarak biliniyor. Özellikle 15 ve 16’ıncı yüzyılda fırfırlar hem erkeklerde hem de kadınlarda bir soyluluk belirtisi sayılıyordu ve gösteriş için kullanılıyordu.

Fırfırlar ve volanlar kıvrımlı ve katmanlı formlarından olsa gerek, yaz sezonunun favorisi olan yumuşak, hafif dökümlü kumaşlara ve canlı renklere de çok yakışıyorlar. Bu kadınsı ve zarif detayı Stella McCartney koleksiyonundaki neredeyse her parçada kullandı; özellikle turuncu ve kırmızıya ağırlık verdi. Marc Jacobs da öyle... Oscar De La Renta’nın gelinliklerini bile volanlar süslüyor. Volanlı gelinliklerin kesinlikle çok nostaljik bir havası var. Dolce&Gabbana ise fırfırlı eteklerine biraz western bir hava kattı ve onları jean kumaşların tasarımında kullandı.

Dikkat, şişman gösterebilir!
* Hem fırfır detayları hem de volanları kullanırken en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biri kumaşın türü. Çünkü bu masum ve şirin görünen detaylar sizi bir anda olduğunuzdan daha kilolu gösterecek bir düşmana dönüşebilir. Bu yüzden fırfırlarda geniş dokulu modeller yerine ince yapıda olanlara ve giysilerin sadece bir bölümünde kullanılan detaylara yönelmekte fayda var.
* Volanlar doğru kullanıldıklarında pek çok marifete sahip olabiliyorlar. Omuzlarınızı daha geniş göstermek istiyorsanız omuzlarınızda, göbeğinizi kamufle etmek için belinizde ya da küçük göğüsleri biraz daha büyük göstermek için volanlardan yardım alabilirsiniz.
* Giydiğiniz kıyafetin sadece üst ya da sadece alt kısmında bu detayları kullanmaya özen gösterin.
* Fırfır detaylı kıyafetler giyerken çok fazla rengi bir arada kullanmamaya çalışın.

Ayşim Özgür, Milliyet Cumartesi

21 Mayıs 2010 Cuma

Mario, getting married!

Evliliğe inanmıyorum ama bir Mario düğün pastası var.
Böyle bir şeyi bir tek ben akıl ettim sanıyordum...
Taa ki bu fotoğrafları görene kadar...
Meğer neredeyse böyle bir trend varmış.

Nikah şahitleri Mario ve Princess Peaches olanlar, sonsuza dek mutlu yaşarlar.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Aşk-ı Memnu kıyafetleri GittiGidiyor'da

Diziden pek hoşlanmasam da, üniversite bitirme tezini " dizilerde styling" konusunda hazırlamış biri olarak Aşk-ı Memnu'nun Türkiye'de bu konuda bir devrim yarattığını itiraf etmem gerekir. Elbette bu başarının arkasında Deniz Marşan ve Başak Dizer Fransez gibi iki isim var.
Şimdi ise diziyi sevenlere müjde var!Her hafta dizide giydikleri çok konuşulan Bihter, Firdevs, Nihal ve Peyker karakterlerinin kıyafetleri GittiGidiyor'da satılacak.
Açık artırmaya sunulan kıyafetler: Nihal’in Özlem Süer imzalı kırmızı tuvaleti, Nihal’in Gamze Saraçoğlu imzalı krem rengi tuvaleti, Bihter’in Özgür Masur tasarımı gri elbisesi, Bihter’in İpekyol marka krem rengi paltosu, Firdevs’in Ezra-Tuba tarafından tasarlanan siyah rengi elbisesi ve Peyker’in Marchesa marka turkuvaz rengi elbisesi yer alıyor.Satışlar 26 Mayıs günü http://www.gittigidiyor.com/ask-i-memnu adresinden başlayacak.


19 Mayıs 2010 Çarşamba

Alkolik Hareket

Alkolik Haraket Engellenemez!

http://www3.shopping.com/-hello+kitty+champagne+rose+brut

17 Mayıs 2010 Pazartesi

EDO CO.

Hani hep önünden geçip, içerde ne olduğunu merak edip bir türlü giremediğiniz mağazalar vardır. Beyoğlu'ndaki Edo da benim için öyleydi. Çünkü önünden sürekli gece geçiyordum ve kapalı oluyordu:) Hani şu her şeyin Japonya'dan geldiği mağazadan söz ediyorum.
Neyse, sonunda içeri girebildim, ve bu gözlüklere bayıldım.

Fiyatları 50 TL. Bira bardaklı olanlar çok şeker değil mi?

Tel: (212) 245 80 50

Adres: Meşrutiyet cad. 31/A Beyoğlu

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Arzu Kaprol Hepsi Hikaye'de

Hepsi Hikaye nedir diye başlayalım önce.
Kendilerini dünyayı ve insanı tanımak için hikayeler diye tanımlıyorlar.
Burada atölyeler, sohbetler yapılıyor.
Şimdilik bizi ilgilendiren kısmı bu akşam 18.30-19.30 arası Arzu Kaprol'ün moda ve ilham konulu bir atölyesinin olacağı. Modayla ilgilenen herkes için oldukça eğlenceli olabilir:)
Giriş fiyatı 60 lira ve rezervasyon yaptırmakta fayda var.

Diğer her şeye şu adresten bakabilirsiniz
www.hepsi-hikaye.com

Tel: 212 263 22 29
Adres: Selçuk sokak, no:7
Bebek

11 Mayıs 2010 Salı

Küçük arkadaşım, prens.

"işte sana bir sır, çok basit bir şey: insan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. asıl görülmesi gerekeni gözler göremez." "asıl görülmesi gerekeni gözler göremez," diye yineledi küçük prens; unutmamalıydı bunu. "gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun zamandır." "onun için harcamış olduğum zaman..." diye yineledi küçük prens. unutmamalıydı bunu. "insanlar unuttular bunu," dedi tilki. "ama sen unutmamalısın. evcilleştirdiğimiz şeyden sorumlu oluruz. sen gülünden sorumlusun..."
"ben çiçeğimden sorumluyum," diye yineledi küçük prens. bunu da unutmamalıydı."


Antoine De Saint-Exupery

Küçük Prens yüzüğüm Süper Mario kolyeme arkadaşlık etmesi için.
Casette Butik'ten. Orayı pek çoğunuz biliyorsunuz ama bilmeyenler için orada daha böyle pek çok harika aksesuar olduğunu söylemek istiyorum. Ellerim de böyle komik görünüyormuş.


Adres: Bağdat cad. 372/C
(Şaşkınbakkal Mango karşısında Tekin Acar mağazasının altı)
Telefon: +90 216 356 00 69



Uzakdoğu'dan gelen taşlarla yapılan takılar

Tina Christa Sezer ve kızı Esra Moreno doağl renkli taşlarla ve incilerle tasarladıkları takıları Nuruosmaniye Caddesi'nden sonra Nişantaşı'ndaki ilk butik mağazalarında satışa çıkardı.Tina Christa Sezer’in, bugün dünyaca ünlü kişilerin taşıdığı mücevherleri üretmesine uzanan yolculuğu, ülkesi Almanya’da tanışıp aşık olduğu eşine dek uzanıyor. Almanya’da Türk bir üniversite öğrencisine aşık olan Tina, onunla evlenip 1970 yılında Türkiye’ye geldiğinde ünlü bir kuyumcu mağazasında satış müdürü olarak çalışmaya başlar. Daha sonra yaratıcılığını özgürce sergileyebilmek için 1992 senesinde 18 metrekarelik bir dükkanda kendi adını verdiği Tina Jewellery’yi kurar. Kızı Esra Moreno da üniversiteyi 3. Sınıfta bırakarak Almanya Ober Stein’da Gemoloji eğitimi yani değerli taş bilimi eğitim alıp, annesinin işinin başına geçer.

Tina Christa Sezer, Kapalıçarşı’da mücevher piyasasında mağaza sahibi olan ilk kadın olduğunu söylüyor. Onun ve kızının doğal taşlarla yaptığı takılarını kullananlar arasında kozmetik markası Estee Lauder’in sahibi Evelin Lauder, Amerika Dış İşleri eski Bakanı Al Gore’un eşi Tipper Gore, Fransız aktrist Jeanne Moreau gibi isimleri de sayıyor.

Nuru Osmaniye Caddesi’nden sonra geçtiğimiz günlerde ilk butik mağazasını Nişantaşı’nda açan anne-kız "Bir aksesuarı tasarlarken kullandığımız taşın aynısından doğada bulmak imkansız. Bu durum takılarımızın çoğunu benzersiz kılıyor" diyor.

9 Mayıs 2010 Pazar

Sayfalar Çiçek Bahçesine Döndü

Bu yaz çiçek motifleri o kadar popüler oldu ki, moda dergilerinin özel çekimlerinin vazgeçilmezi haline geldi


Aslında modayı yakından takip edenler, kocaman çiçekli elbiselerin güçlü bir şekilde geleceğinin ilk sinyalini iki yıl önce vizyona giren “Sex and the City” filminin son sahnesinde anlamışlardı. Pek çok trendin kokusunu uzun zaman önceden alan “Sex and the City”nin stil danışmanı Patricia Field, filmin son sahnesinde Carrie Bradshaw karakterini canlandıran Sarah Jessica Parker’a daha önce dizide de olduğu gibi yakasında dev bir çiçek olan beyaz elbise giydirmişti. Böylece Carrie Bradshaw, kurgu bir karakter olmasına rağmen bir kez daha stil konusunda öncü olduğunu kanıtladı.


Çekimler soldan sağa: Elle,Elele,Elle

Ve bu yaz beklenen oldu; sadece doğa değil, kıyafetler ve aksesuarlar da çiçek açtı! Tek boyutlu tasarımlardan sıkılanlara da müjde var: Çiçek desenli değil, gerçeklerini aratmayacak kadar canlı görünen renkli ve ihtişamlı çiçekler, tasarımlara hareket katıyor. Bu yüzden ilkbaharda çıkan neredeyse bütün moda dergilerinin çekimlerinde ve sayfalarında yer alan bu kocaman çiçeklerle süslenmiş kıyafetler okuyuculara göz kırpıyordu.
Çiçek bahçesini andıran podyumlardaki koleksiyonlar arasından en etkili örnek ise romantik elbiseleriyle meşhur Marchesa markasının pembe, straplez elbisesi oldu. Elbise hareketli çiçek detaylarını çoktan aşmış, neredeyse kendisi kocaman bir rüzgar gülüymüş gibi görünüyor.
Viktor&Rolf’un bu sezon hem çanta hem de ayakkabılarında yer alan pembe ve kahverengi güller de, aksesuarlara ekstra romantik bir hava katıyor.

Efsanevi Chanel’e çiçekli yorum
Çantalarını çiçeklerle hareketlendiren bir diğer modaevi de Chanel. Markanın tasarımcısı Karl Lagerfeld, bu yaz için Chanel’in zincir saplı efsane modeli 2.55’i yeniden yorumladı. Örgü gibi görünen beyaz çantanın üzerini kırmızı ve mavi renklerde çiçek motifleri süslüyor. Siyah renkteki bir başka 2.55 modelinin üzerinde ise göz alıcı kırmızı çiçekler var. Fransız modaevinin bu
kült çantasının hayranları çoktan her iki modeli de koleksiyonlarına kattılar bile.

Çiçekli kıyafetler için üç önemli ipucu
Podyumlarda ve kırmızı halı davetlerinde hoşumuza giden bu eğlenceli ve dikkat çekici trendi günlük hayattaki stile uyarlamak için ne yapmalı?
-Tişört, gömlek gibi temel ve sade parçaların çiçekli olanlarını tercih ederek zarif ve çarpıcı bir stil yakalayabilirsiniz.
-Dev çiçek efektli elbiseleri giydiğinizde rengarenk bir saksıyı andırmamak için ayakkabı ve çantanızın elbise renginizle uyumlu olmasına özen gösterin.
-Elbise yerine iki parçalı bir kıyafet giyecekseniz sadece etekte ya da sadece üstünüzde çiçekli modelleri tercih ederek dikkatleri vücudunuzun tek bir bölgesine çekebilirsiniz. Böylece çiçeklerin kusurları gizleme özelliğinden de yararlanmış olursunuz.

Kırmızı Halıda Çiçek
Ayşim Özgür Milliyet Cumartesi

8 Mayıs 2010 Cumartesi

7 fark




Çok ayıp Ayşim çoook ayıp!
Ama Nur Yerlitaş televizyonda Fatih Ürek hakkında şöyle dedi: " Fatih çok fashion bir adam!"
Biliyorsunuz, kendisi yurdumuzun önde gelen modacılarından.
Öyle diyorsa, öyledir.
Miss Piggy'nin burada işi nedir? Vallahi ben koymadım, bilmiyorum! Ama kendisi çok gerçekten çok sevdiğim ve stiline hayran olduğum bir karakterdir.

7 Mayıs 2010 Cuma

Bir Tasarım Öğesi Olarak Lagerfeld

Coca-Cola onu şişelerine basıyor, bilgisayar oyunu Grand Theft Auto’da bir karaktere adını veriyor, Barbie’nin Ken’i ona özeniyor. Karl Lagerfeld dahi bir tasarımcı olmanın çok ötesindeKarl Lagerfeld; çağımızın en etkili ve önemli moda tasarımcılarından biri. Buna hiç şüphe yok.
Ancak son aylarda Lagerfeld çılgınlığı bambaşka boyutlara taşındı. Artık sadece onun tasarladıkları değil, Lagerfeld’in ikonik görüntüsüne sahip olan ürünler çok popüler. Neredeyse üniforması haline gelen beyaz, dik yakalı gömlekleri, siyah takım elbisesi ve güneş gözlükleriyle Lagerfeld’in benzersiz silüeti nisan ayında alüminyum Coca Cola Light şişelerini süsledi. Sınırlı sayıda üretilen bu pembe kapaklı şişeler yanında şişe açacağı ve özel kutusuyla birlikte Paris’teki Colette mağazasında satılıyor ve fiyatı
3,5 avro. Bu şişe Lagerfeld’in hayranlarını çok sevindirdi çünkü üzerinde onun imzası olduğu halde bu kadar uygun fiyata satılan tek ürün olma özelliğine sahip. Colette ve Lagerfeld adının bir arada geçtiği ilk çalışma bu değil. Naco Paris’in tasarladığı kanvastan yapılan Karl Who? (Hangi Karl?) çantası da Colette mağazalarında satılıyordu
Sünger Bob’u kendine benzetti
Herkes onun figürünü ürünleri üzerinde kullanarak ilgi çekerken Lagerfeld de boş durmadı elbette ve Chanel 2009 yaz koleksiyonu için
kendi yüzünün maskesi şeklinde bir çanta tasarladı. Fiyatı 1.900 dolar olan çantanın ardından yüksek egosunun bir başka sonucunu gördük. Hayvanlar için çalışan örgüt WWF için çizgi film karakteri Sünger Bob’u yeniden yorumladı, elbette kendisine benzeterek! Bu süper şık Sünger Bob, WWF’in açık artırmasında en yüksek fiyata satılan ürün oldu.
Lagerfeld figürü çılgınlığı ne çantalarla ne de içeceklerle sınırlı. Onun görüntüsüne başka şuralarda rastlayabilirsiniz: Meşhur lastik ayakkabı Keds’in üzerinde, internette satılan cep telefonu kılıflarında, pek çok tasarımcının girmek için can attığı Urban Outfitters mağazasında satılan tişörtlerde, Donkey Products’ın ürettiği çay poşetlerinde, Melanie Howard’ın tasarladığı parmak kuklalarda ve Grand Theft Auto isimli bilgisayar oyunundaki Lagerfeld cismine bürünmüş DJ karakterinde rastlamak mümkün...
Böylece Lagerfeld, kült bir
figür haline dönüşen nadir moda tasarımcılarından biri olma ünvanını kazanmış oldu.

Kelimenin tam anlamıyla ışık saçıyor
Son günlerde ise Lagerfeld’in taklit edilemez figüründen esinlenen bir tasarımcı da Dzmitry Samal. Samal’ın tasarladığı plastik ve metal karışımı “Karl lambası” da onun meşhur beyaz gömleklerine ve siyah kravatına gönderme yapıyor. Samal bu masa lambasını Lagerfeld’in ışığından ilham alarak tasarladığını söylüyor.

Oyuncaklar onu sempatik gösteriyor
Geçen yıl Barbie’nin 50’nci yaşı için Paris’teki meşhur konsept mağaza Colette vitrininde sergilenen Barbie’nin erkek arkadaşı Ken de ünlü moda tasarımcısına benziyordu. Yine geçen yıl oyuncak markası Margarete Steiff, Lagerfeld’den esinlenerek dünyanın ilk “couture ayı”sını üretmişti. Ünlü tasarımcı da fiyatı 1500 dolar olan bu ayıcıkla birlikte poz vernişti.
Oyuncak dünyası
bu figürleri çok sevmiş olmalı ki, İtalyan TokiDoki markası da koleksiyonerler için 1000 adet minik Lagerfeld figürü tasarladı. Fiyatı 190 dolar olan bu figürler de piyasaya sürüldüğü andan itibaren hızla tükenmişti. Moda dünyası, sert imajıyla tanınan Lagerfeld’in bu oyuncaklar sayesinde daha “sempatik” bir imaj kazandığı görüşünde.

Ayşim Özgür, Milliyet Cumartesi

4 Mayıs 2010 Salı

Sample Sale Alarmı vol.3


OYE mayo ve bikinilerinin ününü duymayan kalmadı sanıyorum. Hepsi teker teker özenle yapılan bu mayolar her yıl en iyi materyallerle yapılıyor. Tasarımlarını ise tarif etmeye bile gerek yok, yukarıdaki fotoğrafta bir örneği var. Neyse efendim 2009 yılının mayo, monokini ve bikinileri 20-100 TL arası satışa sunulacakmış. Eğer sample ürünlere girebilecek bedene sahipseniz bence kaçırılmaz bir fırsat.
Nerede ne ne zaman mı?
7 Mayıs'ta başlayacak olan indirim 9 Mayıs akşamı son bulacak. Bu arada diğer L'Appart sample sale'lerinde kredi kartı geçmiyordu ama bu defa kredi kartı da geçerli olacakmış.
L'APPART PR- Nişantaşı Abdi İpekçi cad. No.49 Lalezar apt. kat.5 daire.14
telefon:212 240 34 57

Büyüklere Fiyonlar

Fiyonklar bu yaz kız çocuklarının tekelinden çıktı, her tarz kıyafet ve aksesuara kondu!

2010 yaz sezonunun en çok öne çıkan trendleri romantizm ve eğlence etkili görüntüler oldu. Her ikisini de bir arada en iyi yansıtan şey ise kesinlikle fiyonklar! Dokunduğu her yere biraz sevimlilik katan fiyonk bu sezon kız çocuklarının tekelinden çıktı. Yani artık yetişkinlerin de çocuksu görünme korkusu yüzünden fiyonktan vazgeçmelerine gerek yok. Çünkü fiyonklar şimdi; ayakkabılarda, gelinliklerde, bikinilerde, kemerlerde ve hatta saçlarda
dikkat çekiyor!

Hediye paketi gibi görünmemek için
Fiyonkların çocuksu havasından kurtarıp onları biraz daha feminenleştirmek ise sizin elinizde. Marc Jacobs ilkbahar / yaz
2010 defilesinde modellerinin saçlarına taktığı rengarenk ve kocaman fiyonkları mini elbiseler, vücut hatlarını ortaya çıkaran tulumlar
ve ekose
gibi ağırbaşlı desenlerle eşleştirerek fiyonkların çocuksu ruhunu dengelemişti.
Bu yıl fiyonkların en büyük özelliği ise boyutlarının oldukça büyük olmaları.
Hediye paketi gibi görünmek istemiyorsanız aksesuar ya da kıyafetlerin sadece birinde fiyonk kullanmakta fayda var.

Ayşim Özgür, Milliyet Cumartesi

3 Mayıs 2010 Pazartesi

in & Out

Moda ‘in’ ve ‘out’ ikiliğini temel alarak bir doğruluk ve yanlışlık düzeni kurmuştu. Tammış gibi görünen ama sağı solu da belli olmayan, şizofrenik bir düzendi bu. ‘In’ ve ‘out’ metaforu, modanın bir çember olduğunu, bu çemberin içinde (In) ya da dışında (Out) yer alabileceğimizi ima ediyordu. O ay otantik olan, gömlek kollarını hafifçe kıvırmak, ilk iki düğmeyi açmak, hafif trikoları tercih etmekti. Düğmeleriniz yüksek otoritelerin tavsiyesi üzerine Hint düğmeleri olmalıydı, saçınızı büyük tokalarla at kuyruğu yapmalıydınız. Mücevher ‘out’tu, erkek saatleri taşıyan kadınlar ‘in’di, uzun elbiseler ‘out’ken, mini elbiseler ‘in’di, kaşmir ‘out’tu ama ipek ‘in’di, allık ‘in’, fondöten ‘out’tu, mor ‘in’di, yani yine sahnedeydi, turuncu ise ‘out’tu, yani turuncu giymek suçtu. Tasarımcılar kat kat giyinmenin önemini anlatmak için bas bas bağırıyorlardı; insanlık türünün devamı ve gezegenimizin kurtuluşu, tam dizin üstüne gelecek şekilde bol ve uzun tunikler giyilmesine bağlıydı.

Neyin ‘in’ ve neyin ‘out’ olduğunu önceden öğrenebileceğiniz bir merkez aramak nafileydi, bunun yerine dev bir beğeni organizmasına bağlıydınız: Sürekli şekil değiştiren ve neye benzeyeceği önceden kestirelemeyen bir canavar, gençliği, ünü, zenginliği, yaratıcılığı ve güzelliği içeren bir kokteylle besleniyordu. Canavarın neye benzeyeceği önceden kestirilemiyordu çünkü bir nesnenin ‘in’ mi ‘out’ mu olduğuna karar verirken o nesnenin özellikleri değil; o nesnenin, koca bir nesneler zincirinde nasıl bir halka olduğunu gözönünde bulunduruluyordu. Yün ceketin kendisi hiç değişmediği halde, bir sonraki ay magazini elinize aldığınızda başka tasarımların o ceketi solladığını ve o ceketin de doğal olarak out kategorisinde yer aldığını görebilirdiniz. Kafanız karışabilirdi: Bu yün ceket yirmilerin ışıltısını geri getirmemiş miydi? (Şimdi büyük bir günah gözüyle bakılan) bu ceket yirmili yılların zamanında zaten parlayıp sönmüş ışıltısını geri getirmeye çalışan ama bunda başarısız olan bir tasarımcının karalamasından mı ibaretti yani?

Alain De Botton, Romantik Hareket

Fotoğraf:Cosmoworlds

2 Mayıs 2010 Pazar

Walmart'ta sıradan bir gün

Stephen Wilkes - Time-Lapse: A Day at A Walmart Store from BERNSTEIN & ANDRIULLI on Vimeo.

Baş döndürücü tüketim çılgınlığı

10 parmak Kate Moss

Belki ben moda yazıları yazıyor olduğum için, daktilomun markası alakasızca Hermes olduğunu için, bu daktiloyu taaa Londra'dan İstanbul'a taşıdığım için, daktilomdan aniden Kate Moss çıktı.
Olamaz mı?