16 Temmuz 2010 Cuma

O kadın geliyor

Bir kadın düşünün ki; hem şarkıcı, hem model hem de oyuncu olsun. Evet, belki bütün bunları aynı anda yapan çok fazla kadın var. Ama kaç tanesi yıllar geçse de hala ikon olarak anılıyor? Üstelik bir an bile çıtayı düşürmeden. Grace Jones, “Yaşayan efsane” sözünün anlamını tam olarak karşılayan bir kadın. Bugünlerde cinsiyet kavramları birbirine karışmış, ve bu karmaşanın görünüşe yansımış hali oldukça alışılagelmiş olabilir. Bu durum artık kimseyi şaşırtmıyor da olabilir. Ama 1970’li yıllarda yerleşik kadın imgesini yıkmak öyle kolay değildi. Ve Grace Jones, insanların kafasını karıştıran, bildikleri bütün kalıpları yerle bir eden hatta bazılarını rahatsız eden bir imaj yarattı. Zarafet anlamına gelen ismi Grace ile pek de müsemma olmayan bu imaj oldukça erkeksiydi ama çok kadınsı bir çekiciliği de vardı. İnsanı biraz kışkırtan, biraz şaşırtan bu imajın yaratılmasında en etkili olan isim ise, Grace’i bir diskoda şarkı söylerken gören Fransız fotoğrafçı Jean Paul Goude. Jean Paul Goude, önce Grace Jones’un Neo-Afrika güzelliğini alıp, grotesk bir figüre dönüştüren imajın mimarı, sonra sevgilisi, kısa süren ilişkilerinin sonunda ise oğlu Paul’un babası oldu. Grace Jones’un albüm kapaklarının çoğunda fotoğrafçı, stil danışmanı, makyaj sanatçısı olarak ismi geçti.

Grace, o albüm kapaklarında bir heykeli andıran vücudu, köşeli yüz hatlarını çerçeveleyen flat top adı verilen saç modeliyle, erkeksi imajını vurgulayan büyün vatkalı ceketleriyle yer alıyordu. Adeta bir illüstrasyonu andıran yüzü de uzun yıllar reklam kampanyalarından video oyunlarına kadar pek çok yerde yer aldı. Elbette 70’li yılların ikinci yarısında imaj takıntılı Andy Warhol ve onun fabrika tayfasıyla da oldukça sıkı fıkı ilişkiler içindeydi. Stüdyo 54’te görülüyor ve gay ikonu olarak anılıyordu. 1985 yılında ise ‘Island Life’ isimli albüm kapağında çıplak vücudunu anatomik açıdan imkansız bir şekilde gösteren; bir eliyle ayak bileğini diğeriyle mikrofonu tutan meşhur fotoğrafıyla bir kez daha şaşırttı. Aynı yıllarda sanat yönetmeni Keith Haring’le de kostümleri konusunda işbirliği yaptı. Hatta Haring, Masai sanatından ilham aldığı desenlerle Jones’un vücudunu boyadı.
Fotoğraflardaki kışkırtıcı ve tehditkâr kadın, sahnede de rahat durmuyordu elbette. İzleyicilerini kendine kelepçelediği de oldu, sahneye kaplanla çıktığı da… Güçlü görsel varlığı ona oyunculuk teklifleri gelmesi konusunda avantaj sağlasa da, yine aynı görsellik ona sadece kötü kadın rolleri teklif edilmesi konusunda dezavantaj olarak döndü. Grace Jones, 2000’li yıllarda ise aralarında Rush Hour ve Lord of War gibi filmlerin de olduğu pek çok yapımda kendi kimliğiyle şarkı söyledi. Bugünlerde 62 yaşında olan Jones, en az bir zamanlar onun dünyayı salladığı kadar olay yaratan bir başka eksantrik stil ikonu ile ilgili Guardian’a yaptığı açıklamayla da çok konuşuldu. Lady Gaga hakkında “ Onun benim kıyafetlerime benzer bir şeyler giydiğini gördüm ve buna kızdım. Lady Gaga yetenekli mi? Ben onu izlemeye gitmezdim. Evet, benimle çalışmak istedi ama ben hayır dedim. Daha özgün ve beni taklit etmeyen birileriyle çalışmayı tercih ederim.” Dedi. Gerçekten de Lady Gaga’nın bazı görüntülerini Jones’un imajına oldukça benzetmek mümkün. Ama buna şaşırmamak gerekir. Geçmişte taklit edildi, bugünlerde taklit ediliyor ve muhtemelen uzun yıllar daha taklit edilecek. Çünkü bu günlerde Lady Gaga, Rihanna gibi isimler tarafından çok tutulan deneysel stil anlayışını ve bir üslup olarak aşırılığı, heyecan verici hale getiren isimlerden biri o. Bizlere düşen ise bu akşam İstanbul’da vereceği konserde ona bir kez daha hayran kalmak.

.Ayşim Özgür, Harpers Bazaar. İzinsiz kullanılamaz.

1 yorum:

*STYLEBOOM* dedi ki...

she's the one!