25 Eylül 2010 Cumartesi

Saç mafyası kafamı karıştırdı!

Yeni fenomen kuaför, Hair Mafia’nın patronu Ahmet Ağırbaş: “İnsanların kafasına dokunarak iş yapıyorum, bütün enerjilerini kendime alıyorum”



Ahmet, silah şeklindeki saç kurutma makinesi ile kafamı karıştırırken


Henüz kurulalı bir yıl bile olmamasına rağmen, Nişantaşı’ndaki Hair Mafia, hem kadın hem de erkek pek çok müdavim kazanan bir saç tasarım merkezi. Bunda en büyük pay ise sahibi Ahmet Ağırbaş’a ait. Çünkü 40 yıllık kuaförlerini bırakıp oraya koşan insanlar her şeyden çok onu tanımaya ve onunla sohbet etmeye gidiyorlar. Zaten kendisi de “Ben burayı sosyal bir kulüp olması için açtım” diyor.

Biraz kendinizi tanıtır mısınız? Kaç yaşındasınız, bu işe nasıl başladınız?
Ben anarşist bir adamım. Buraya gelen herkes yaşımı merak ediyor ama hiçbir zaman yaş ve zamanla işim olmadı benim. Kimse yaşımı öğrenemedi çünkü ben bile bilmiyorum. Ben zaman kavramında Einstein’a inanıyorum. Zaman dediğin şey bir yere gitmiyor, sen zamanın içinden geçip gidiyorsun. Ailem Tuncelili. Ama ben
İstanbul’da doğdum. Üç abim var. Biri New York’ta, biri Ukrayna’da biri de burada. 9-10 yaşlarımdan beri bu işlerin içindeyim. Küçükken ressam olmak istiyorum ama babam işçi, Dev-Genç’li bir adamdı. “Bu sanat hikayelerini bırakın, kendinizi kurtarın” diyordu. Ama tabii içimdekileri bastıramadım. Saç da yapıyorum makyaj da, bunlarla mutlu oluyorum. Uzun yıllar Türkiye’de çalıştım, sonra bir dönem Avrupa’ya gittim. Amsterdam’da, Berlin’de yaşadım. Paris’te iki hafta çalıştım çünkü orada çok faşist durumlar var.


Neden bu işi seçtiniz?
Bu işte hissediyorsun, dokunuyorsun. Zaten saçını yaptığım insanlarla elektriğim tutmuyorsa hiçbir şey yapmıyorum. Gelen müşteriye önce dokunurum ki onun bana zarar verip vermeyeceğini anlayabileyim.

Böyle davranmanız gelenlerin hoşuna gidiyor mu?
Vallahi benim mekanizmam ona göre işler. Kimseye laf olsun diye “Ne hoşsun” diyemem. Ben akşamları meditasyon yapıyorum çünkü başka türlü bu hayatı kaldıramam. İnsanların kafasına dokunarak iş yapıyorum, bütün enerjilerini kendime alıyorum. Buranın temel felsefesi hoşgörüye dayanıyor. Yoksa çok denyo insanlarla karşılaşıyorum, çok farklı şeyler görüyorum. Bu dükkanda önemli olan onların kafasını saçını toparlamak değil, onların kafalarında soru işareti bırakabilmek.

Hair Mafia felsefesi olan bir yer yani?
Manifestom var benim. Buranın felsefesi Spinoza’nın özgürlük anlayışına dayanıyor. Ben hayatta yaptığım her şeyi daha özgür olabilmek için yaptım. Burayı da sosyal bir kulüp olsun diye açtım. Zamanla gazetesini de çıkaracağım, aktif eylemler de yapacağım. Özgürlük ve demokrasi ancak kadınlarla var olabilir. Onların çoğu Emma Goldman’ı tanımıyor ama ben buraya gelenleri onunla tanıştıracağım. Çünkü kadın özgür olmazsa kimse olamaz. Gelenler benim hem arkadaşlarım hem müşterilerim. Onlar beni, ben onları tedavi ediyorum. Goethe’nin dediği gibi “İnsan kendini yalnızca insanda tanır.”

“Bu dükkan Türkiye’de bu camianın en büyük devrimidir”

Dışarıdan geçenler dükkanın içini ve sizleri görebiliyor. İmajlarınız da değişik olduğu için dikkat çekiyor. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Ben de herkes gibi giyinebilirim ama funky olmalıyız ki eğlenelim. Benim imajım bir devrim. Bir şeyleri devirmeden yaşamanın anlamı yok. Ben devrimi sistem izin vermediği halde her koldan savaşarak yapıyorum. Böyle bir yer yapıyorsun, düz ayak, yerden tavana kadar camları var. Dışarıdaki içeridekini, içerideki dışarıdakini görüyor. Özür dilerim ama burası Türkiye’de bu camiadaki en büyük devrimdir. Bunu yapabilen birini daha göstersinler. “Yapamazsın, burası batar “diye 50 bin tane hikaye saydılar bana. Ama ben şeffaflaşmak gerektiğini savundum. Şu an dünyanın en aç olduğu şey samimiyet hayatım. Adam anlatıyor “Ben Paris’teyken” Ya bırakın Paris’i ya! Ben gittim, bir bok yok. Tabii kötü tepkiler de alıyoruz.


“Mutsuz olandan para almam”
Bu sezonun saç trendleri neler ?
Bunların sistemin tek tip insan yaratmak için dayattığı şeyler. İnsanlar ancak kendileri olabilirlerse mutlu olurlar. Bir insana sarı saç bile yaparken kendi teninden , gözlerinden, zemininden uzaklaştırmadan yapıyorum. İnsanları fabrikasyon hale getirmenin anlamı yok.

Fiyatlar nasıl?
Kesim 50, röfle 120-150 TL. Fiyatlar sırf insanlar benimle pazarlık yapmasınlar diye uygun. Onlarla öyle muhabbetlere girmek istemiyorum. Sanatta pazarlık olmaz. O kişi mutlu olsun yeter. Zaten mutsuz olandan para almıyorum.

“Milk’i izledim, gay olasım geldi”
Felsefe ile yakından ilgileniyorsunuz.
Bir dönem amatör
dağcılık yapıyordum. Olimpos’ta dağdan düştüm. Hayatımın başlangıcı olarak onu sayıyorum. Üç arkadaş Olimpos’a çıktık, aşağı inerken köylüler bize kendi kullandıkları yolu tarif ettiler biz de normal milli parkur yerine ordan indik ve kaybolduk. İnerken arkadaşlarımdan biri düşüyordu, onu kurtarırken ben de düştüm. Düşün ki beş katlı binadan aşağı düşüyorum. O anda “Her şey bitti, buraya kadarmış” dedim. Çantam bir yerlere çarpıyordu, meğer o hızımı yavaşlatmış. Gerçekten öbür tarafa gittim geldim. Sonra arkamdan kurtarmaya çalıştığım çocuk düştü, zaten onun böbreği filan yırtıldı. Ben kendimde değildim; kemiklerim kırılmıştı. Kışın ortasındaydık bir de, düştüğümüz için değil ama soğuktan ölecektik. Orada iki gün kaldık. Sonra ben çoraplarımı yaktım, işaret yolladık, AKUT kurtardı bizi. Ben Allah’a inanmayan bir adamdım ama o olayda Allah’la tanıştım. Sonra bir dönem orada yaşadım ve kendi ruhumu iki çuval kitapla, kazanda ateşler yakarak tedavi ettim. Ben yaptığı işin dışında hikayesi olan bir insanım. Felsefe ve şiirle ilgileniyorum. Eskiden Nietzsche kafasında, üç kere intihara kalkışmış biriydim. Olaydan sonra tasavvufla ilgilenmeye başladım. İran’a, Hindistan’a gittim fotoğraf çektim. Şiir okudum, yazdım. Şiir okumak hayatı okumaktır ve felsefenin en üst kademesidir. Yaşamak çok şiirsel. Amerika’ya gidecektim, yoldan geri dönüp burayı kurmaya karar verdim. Sean Penn’in “Milk” filmini izlemiştim, çok etkilendim.
“Ben de burada bir şeyler yapmalıyım” dedim.

Neden etkiledi o film sizi?
Bak ben gay değilim. Ama adam o kadar iyi rol yapmış ki gay olasım geldi! Tabii ne kadar istesem de olamam hormonlarım izin vermiyor. Homofobik de değilim tabii.

Kız arkadaşınız var mı?
Yok, aseksüel takılmaya karar verdim bir süre. İnsanlarla adamakıllı konuşmaya çalışıyorum ama onlar yalana alışmışlar. Bak, benim geçmişimde bunlar var diyorum, hatalarım şunlar diyorum, onlar oyun istiyorlar. Kapımı kapamadım aşka tabii, ben aşkla yaşıyorum.
Mevlana, Şems okuyup bir de işin enteresan boyutlarıyla tanıştım.

Fotoğraf: Ercan Aslan
Milliyet Cumartesi

23 Eylül 2010 Perşembe

Ünlü isimlerin favorisi leoparlı fularlar




Eğer leoparı palto, bluz ya da pantolon gibi ana parçalarda kullanmayı fazla iddialı buluyorsanız kemer, saat gibi detaylarda kullanmayı deneyin. Özellikle leopar desenli fularlar, desen bu kadar moda değilken bile Kate Moss, Sienna Miller, Sarah Jessica Parker gibi pek çok ünlü yıldızın favorisi oldu. Kış mevsimi için leopar desenli şallara bir alternatif de yün ya da sahte kürkten yapılan etoller olabilir.

Bir seferde tek parça giyin
* Leopar desenli bir giysi giyerken şık olmak ile bayağı görünmek arasında çok ince bir çizgi vardır. Bu yüzden bir seferde tek bir parça leopar desenli kıyafet giymeye özen gösterebilirsiniz.
* Üzerinizdeki diğer parçaları yalın tutmakta fayda var. Bu deseni nötr renklerle (siyah, beyaz, bej, haki) eşleştirmeye dikkat edin.
* Leopar desenin kendini daha iyi göstermesi için geri kalan parçaların biraz daha klasik olmalarıda yarar var.

* Leopar deseni kumaşlar genelde orjinaline sadık kalınarak kahverengi, bej olarak kullanılsa da farklı renklerle tasarlanan yapay leopar desenleri de var. Alışveriş yaparken leopar desenindeki renklerin yumuşak renkler olmasına dikkat edin.

Fotoğraflar: Style

21 Eylül 2010 Salı

Şehirdeki "vahşi" hayatın deseni

Leoparın yükselişi için bir teori var: Büyük şehirlerdeki hayat o kadar “vahşi” ve zor ki, kadınlar güçlerini bu desenle göstermek istiyor.


Doutzen Kroes


Leopar, belki de moda tarihinin en eski deseni. Çünkü insanoğlunun şık olmak için değil, üzerini örtme ihtiyacı hissederek giydiği hayvan derisinden yapılma kıyafetlerden beri zorunlu olarak var. Fakat artık neredeyse kült mertebesine erişen leopar deseninin moda dünyasındaki yeri biraz da karmaşık. Bu desen hiçbir zaman tamamen demode olmadı ama, uzun yıllar boyunca leopar desenli kıyafetler giyenlere de rüküş gözüyle bakıldı. Çoğu zaman da aşırı vamp kadınları çağrıştırdı.

Bu kış ise leopar, akıllarda hiçbir karmaşaya yer bırakmayacak kadar moda olacak. Aslında bu trend, son birkaç sezondur etkilerini hissettiğimiz safari temalı kıyafetlerin, vahşi hayvan desenli elbise ve aksesuarların vardığı son nokta. Çünkü geride bıraktığımız yazın aksine bu kış; romantik, çocuksu ve cici görünen bir kadın imajı değil, biraz daha sade ama çarpıcı ve seksi görünüm moda oluyor. Elbette böyle bir imajı vurgulumanın en kolay yolu da, güçlü leopar deseninden geçiyor. Bu desenin birden bire bu kadar yükselmesiyle ilgili bir de teori var: bu fikre göre büyük şehirlerdeki hayat o kadar zor ve bir anlamda ‘vahşi’ geçiyor ki, kadınlar güçlü olduklarını içgüdüsel olarak böyle desenler giyerek göstermek istiyorlar.

Ünlü tasarımcılar leoparı çok seviyor

Sonbahar/kış koleksiyonlarında leopar desenine yer veren modaevleri ise saymakla bitmez. Defileler adeta sanki kedilerin istilasına uğramış gibiydi. Moschino, bu deseni kürklü mantolarda ve şapkalarda, Hermes ise şifon elbiselerde kullandı. Roberto Cavalli defilesinde zaten yıllardır vazgeçmediği leopar desenin geri dönüşünü kutlarcasına pantolonlardan, bluzlara, fularlardan mantolara kadar her detayda leoparı kullandı. Ama bu deseni şanına yakışır derecede seksi kullanan Dolce&Gabbana leopar desenli korseleri, yüksek belli eteklerle kombinledi. Hatta Dolce&Gabbana’nın koleksiyonunda dantel ve leoparı aynı parçaların üzerinde görmek bile mümkün.




Tablots
D&G
Woman dergisi için Ali Stephens

Fotoğraflar: Style,Fashiongonerouge

19 Eylül 2010 Pazar

Yeme de üstüne giy


Ağzınıza layık ilk elbiseyi giyen Lady Gaga değildi. Daha önce Jean Paul Gaultier bile bu türü denemişti

Lady Gaga, geçtiğimiz hafta önce Vogue Japonya edisyonunun kapağında etten yapılmış bikiniyle, sonra da MTV ödül gecesinde giydiği et elbiseyle çok konuşuldu. Gaga, etten yapılma kıyafetler giyerek vermek istediği mesajın “ insanlar inandıkları doğrular uğruna savaşmalıdır, yoksa sadece bir et parçasından farkımız kalmaz, ve ben sadece bir et parçasından ibaret değilim.” demek olduğunu ve üzerine giydiği etleri metafor olarak kullandığını açıklasa da, elbisesinin enteresanlığı vermek istediği mesajın da, aldığı ödüllerin de önüne geçti. Hatta Eminem ertesi gün “elbisesi o kadar kötü kokuyordu ki onu tebrik etmek için yanına bile gidemedim” diyerek Gaga'yı sivri diline doladı. Oysa Lady Gaga'nın elbisesi yapılan ilk yenilebilir kıyafet değildi. Hiçbiri et kadar iddialı olmasa da daha önce de insanların temel iki ihtiyacına; yeme ve örtünmeye aynı anda hizmet eden kıyafetler yapılmıştı. Hatta Gaga'nın giydiği elbise de için de “retro” demek mümkün. Çünkü bu elbise ilk defa 23 yıl önce Kanadalı sanatçı Jana Sterbak tarafından yapılmış ve 1991 yılında Kanada National Gallery'de sergilendiğinde çok tartışılmıştı.


Yenilebilir kıyafetlere lüks bir yorum da 2004 yılında ünlü moda tasarımcısı Jean Paul Gaultier'den gelmişti. Gaultier, Paris'te Fransız bagetlerinden yaptığı elbiselerin olduğu bir sergi açmıştı. Sloganı “ ekmek yücedir, saftır ve hayatın kendisidir. Kıyafetler olmadan yaşayabiliriz ama ekmek olmadan yaşayamayız.” olan sergideki elbiselerin hepsi Gaultier'in zarif tasarım anlayışından izler taşıyordu. Karbonhidrat ve proteinlerden yapılma kıyafetlerden daha sağlıklı olanlara, sebzelere bakacak olursak bu konudaki en ünlü elbisenin Amerikalı aktris Cloris Leachmann'ın kırmızı lahana ve marullardan yapılma elbisesi olduğunu söylemek mümkün. Kendisi de uzun yıllardır vejeteryan olan Leachmann, PETA'nın vejeteryanlığı yaygınlaştırmak için başlattığı bir kampanyada sebze elbiseyi giyerek poz vermişti.

Tatlıdan yapılma elbiseleri gerçekten bir amaca yönelik kullanan en çılgın insan ise İngiltere'de yaşayan bir gelin. Yaratıcı gelin, düğünde pasta ikram etmek yerine özel pasta tasarımcısı Lukka Sigurdardottir 'in yaptığı meyveli pastayı giyerek misafirlerine kendi üzerinden ikram etmeyi tercih etmiş. Hayatın her alanı için afiyetle giyilen kıyafetler sadece dış giyimle sınırlı kalmıyor elbette. İlk çıktığında oldukça ses getiren, renkli şekerlemelerden yapılma sütyen ve külotlar şimdi bir sürü internet sitesinde ve Amerika'da neredeyse bütün iç çamaşır mağazalarında satılıyor.

Ekmek bulamıyorlarsa pasta giysinler!




Giyilebilir elbiseler konusunda başı çeken en lezzetli materyal ise kesinlikle çikolata ve şekerler. Her yıl düzenlenen "Salon du Chocolat" festivalinde modeller çikolatadan yapılma elbiselerle podyumda yürüyorlar. Paris'te düzenlenen Çikolata fuarında da neredeyse her yıl çikolatadan yapılma elbiselerden defile düzenleniyor. Şekerlerden yapılma kıyafetler 2008 yılında "Project Runway" yarışmasında karşımıza çıkmıştı. Moda tasarımcısı olmak için yarışan adaylara yenilebilir malzemeden kıyafet yapma kuralı konmuştu ve yarışmada bölüm atlamak isteyen adaylar Times Meydanı'ndaki bir şekerci dükkanından beş dakika içinde toplayabildikleri bütün malzemeleri kullanarak elbise yaptılar.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Etbise


"Oradan 500 gr. sarsana, güzel yerlerinden olsun. Akşam afiyetle giyeceğim."

O ne düşünürek yaptı bilmiyorum ama Lady Gaga bundan sonra benim için en yüce metaforların insanıdır. Herkes -ben dahil- elbiseyle ilgili sadece yemek esprisi yaptığına göre, belki de sorun bizim hemen et yemek isteyen sosyal genlerimizdir?

14 Eylül 2010 Salı

Şahtı şahbaz oldu



Jimmy Choo ve Ugg işbirliğinden çıkan mamüller bunlar.
Şu kadar çirkin şeylerin altına imza atmak Ugg için küçük, Jimmy Choo için büyük bir felaket.
Hadi tamam demokratik lüks olsun, herkes Jimmy Choo giysin. Bak H&M'e yaptın ne güzel, ona bir şey dedik mi?
Yok illa en fena noktaya varana kadar uğraş. Aşkolsun sana Cimi.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Bono'nun kabul ettiği ilk reklam kampanyası



Bono İstanbul’dan gitti ama haberleri gelmeye devam ediyor. Çevreye duyarlılığı ve sosyal yardım kampanyalarına verdiği destekle bilinen Bono ve eşi Ali Hewson, 2005 yılında Afrika’da iş olanakları yaratmak ve ticari büyüme yaratarak yoksulluğun hafiflemesini sağlamak için “Edun” adlı bir moda markası yarattılar. Edun’un koleksiyonları tamamen etik bir anlayışla tasarlanıyor ve kıyafetlerde asla gerçek kürk kullanılmıyor. Tasarımlarda kullanılan diğer malzemelerin çoğu da %100 organik. Geçtiğimiz yıl ise Louis Vuitton, markayı daha geniş kitlelere duyurmak için markanın bir bölümüne ortak olmuştu. Bu hafta da her iki cephenin de işbirliğiyle ortaya çıkan bir kampanya haberi geldi. Louis Vuitton’un “Temel Değerler” adını verdiği kampanyası için Bono ve Ali Hewson, ünlü moda fotoğrafçısı Annie Leibovitz’e Afrika’da poz verdiler. Daha önce hiçbir reklam kampanyasında yer almayan çift, Louis Vuitton/Edun işbirliği için tasarlanan çanta ile çekilen kampanya fotoğraflarından elde edecekleri geliri Uluslararası Çernobil Çocukları Vakfı’na bağışlayacak. İçinde bir plakayla “Tüm yolculuklar Afrika’dan başlar” cümlesi yazan Louis Vuitton baskılı çantanın derisi Edun markası tarafından seçilmiş. Çantada bir de Afrika’da adil ticaret için savaş veren bir marka olan Made’in el boyaması aksesuarı yer alıyor. Çantanın satışından elde edilen gelir ise “Technoserve in Africa for the Conservation Cotton Initiative”e bağışlanacak. Bono ise kampanya ile ilgili görüşlerini “Ali, Edun’u adeta tırnaklarıyla kazıyarak oluşturdu. LVMH’ın yarattığı ticari iskelet ve desteğe çok teşekkür ederiz. Böylece bu küçük şirket çok daha fazla güçlenecek. Bu da demek oluyor ki, gelişmekte olan ülkeler için çok daha fazla iş fırsatları açılabilecek” sözleriyle özetliyor.




6 Eylül 2010 Pazartesi

Bu sonbahar herkes kovboy

90’ların vazgeçilmezi kot gömlekler hem defilelere hem de sokak modasına hızlı bir dönüş yaptı

Podyumlarda ve moda çekimlerinde gördüğümüz trendleri aynı anda sokakta da görmemiz her zaman mümkün olmaz. Ama herhalde herkesin hayatında en az bir tane kot gömleği olmuştur. Son günlerde de kovboy filmlerinin ve 90’lı yılların vazgeçilmezi kot gömlekler hem defilelerde hem de sokak modasında uzun zamandan sonra en şaşaalı dönemini yaşıyor. 70’lerde ve 90’larda bohem ve salaş bir stilin ifadesi olan kot gömlekleri Dolce&Gabbana geçtiğimiz ilkbahardaki defilesinde mini eteklerle, ince kemerlerle kombinleyerek kadınsı, Ralph Lauren ise bol jean’ler ve yeleklerle erkeksi bir şekilde kullanmıştı.
Kot nedir? Jean nedir? Denim nedir?
Fırsatını bulmuşken kot, jean ve denim kavramlarıyla ilgili yaşanan kafa karışıklığına da bir açıklık getirelim: Denim, jean’lerin yapıldığı kumaşın adı. Kot kelimesi ise aslında Türkiye’deki ilk jean markasının adı. Fakat zamanla dile o kadar yerleşmiş ki artık Türkçe’de denim kelimesinin karşılığı olarak kullanılıyor. Yani kot için aslında bir ürüne adını vermiş bir marka diyebiliriz. Jean ise, denim kumaşından yapılan şort, pantolon ya da etekler için kullanılıyor.

Bu gömlekleri üç değişik şekilde giyebilirsiniz
Bu gömlekleri sonbahar modasına uyarlamanın üç şekli var:
1) Artık denim üzerine denim giyilmez kuralı yıkılıyor. Hatta bir zamanlar büyük bir moda günahı olarak görülen denim üzerine denim giymek artık rüküşlük sayılmak bir yana, son derece havalı bile bulunuyor diyebiliriz.
2) Jessica Simpson’ın da yaptığı gibi elbiselerin üzerine bol kot gömlek giymek. Yani kot gömlekler sonbaharda hırka yerine kullanılabiliyor.
3) Hem erkekler hem de kadınlar için dar kot gömleklerin bütün düğmelerini ilikleyerek onları klasik pantolon ve ceketlerle giymek. Böylece günlük ve rahat bir kıyafet işe ya da resmi yerlere de uyarlanmış oluyor. Çünkü kot gömlekler en klasik kıyafetlere bile rahat bir hava kattıkları için çok seviliyorlar. Bu, Chloe, Beymen, İpekyol gibi markaların da bu sezon kullandıkları bir görüntü.

“Tarkan renkli gözlü olduğu için bu kumaş ona yakışıyor”
Tarkan da sahnede kot gömlek giymeyi tercih ediyor. Geçtiğimiz haftalarda sahneye kolları kesilmiş kot gömlekle çıkan Tarkan, bu haftaki konserinde ise üzerinde zımbalar olan kot gömlekle sahne aldı. Tarkan’ın stil danışmanı ve gömlekleri sahne için özel tasarlayan Ceyda Balaban: “Gömleğin üzerinde 675 tane zımba var ama Tarkan sahnede rahat hareket etsin diye hepsi çok hafif bir materyalle yaptırıldı. Denim kumaşı insanı enerjik ve taze gösteriyor.
Tarkan renkli gözlü olduğu için bu kumaş ona çok yakışıyor, özel hayatında giymesi için de ona denim kumaşından kıyafetler aldık” diyor.

4 Eylül 2010 Cumartesi

İstanbul Fashion's Night Out için hazırlanıyor

Fashion's Night Out'un nasıl bir şey olduğu olacağıyla ilgili kısaca fikir sahibi olmak için geçen yıl NewYork'ta düzenlenen ilk FNO izlenimlerimi okuyabilirsiniz. http://bit.ly/cUuEHS
O yazıyı "Bakarsınız bir gün İstanbul'da da FAO düzenlenir." diye bitirmiştim. Şimdi aradan sadece bir yıl geçmesine rağmen İstanbul'da da düzenlenecek olması beni çok mutlu ediyor.
Burberry'den gelen ilk haberin ardından yavaş yavaş o gece nerede ne olacağıyla ilgili bilgiler gelmeye başladı. 16 ülkede aynı hafta içinde gerçekleştirilecek olan bu büyük moda partisi İstanbul'da da 16 Eylül gecesi Bağdat Caddesi, Nişantaşı ve İstinye Park'ta kutlanacak. Ben de kulağıma hoş gelen etkinlikleri sizinle paylaşmak istedim.
Bağdat Caddesi'nde nerde ne var?
Bilstore: Moda Haftası'ndaki defilesiyle hepimizi kendine bir kez daha hayran bırakan Bora Aksu'nun FNO için tasarladığı 50 adet Bil's marka gömlek mağazada satışa sunulacak. Bu arada gece boyu genç tasarımcılar Zeynep Erdoğan, Ayşe Deniz Yeğin ve Aslı Güler stil danışmanlığı servisi verecek.

Boyner: Geceye özel indirim ve kampanyalar yapılacak. Gamze Saraçoğlu ya da Mehtap Elaidi de o gece modaseverlerle sohbet için mağazada olacaklar.İsteynler Vogue editörlerinin seçtikleri kombinlerle Vogue dergisi kapağında hatıra fotoğrafı çektirebilecekler.

Burberry: İstinye Park ve Nişantaşı mağazalarında da etkinlik düzenleyecek olan Burberry'de şampanya eşliğinde alışveriş yapabilecek ve artık bir moda klasiği olan Burberry trençkot kazanma şansına sahip olabileceksiniz.

Damat&Tween: İsteyenler markanın tasarım ekibinden stil danışmanlığı hizmeti alabilecek.

Forever New: Gece boyunca mağazada şampanya servisi yapılacak. Asıl sürpriz ise mağazadan alışveriş yapan herkes arkadaşlarıyla birlikte Bağdat Caddesi boyunca limuzinle dolaşacak olması.

M.A.C: Fabuolus Felines Catwalk koleksiyonu tanıtılacak. İsteyenler randevu alıp makyaj danışmanlığı ve uygulama servisi de alabilecekler.

Penti: FNO için özel tasarlanan İstanbul temalı çoraplar o gece mağazada satışa sunulacak. Ayrıca sütyen, külot ve çorap şeklinde kurabiyeler ikram edilecek :)

Roman: Geceye özel hazırlanan fotobloklardaki Roman reklam kampanyası görsellerine kafanızı yerleştirerek Roman'ın yeni yüzü olabilirsiniz. Fotoğraflar daha sonra markanın internet sitesinden indirilebilecek.

Tommy Hilfiger: Saat 20.00-23.00 arası mağazada Burcu Esmersoy Canlı DJ performansı eşliğinde stil danışmanlığı yapacak.

Sırada İstinye Park'ta neler olacağı var:)

3 Eylül 2010 Cuma

Erkekler göğsünü gere gere geziyor


Kıyafet yoluyla sağlanan seksapel konusunda kadınların çok fazla seçeneği var: Mini etek, sırt ya da göğüs dekoltesi. Ama iş erkek giyimine gelince seçenekler sınırlı. Hatta tek bir seçenek var, o da göğüs dekoltesi
Erkek göğüs dekoltesi deyince sadece 1970’lerde Tom Jones'un önden birkaç düğmesini açık bıraktığı gömleğini düşünmeyin. Günümüzde göğüs dekoltesini tercih eden erkekler ve erkek modası tasarımcıları artık bu konuda çok daha cesurlar. V yakalı tişörtlerin dekoltesi daha aşağı iniyor, gömleklerde neredeyse üstten iki üç düğme açmak bile yetmiyor. Bu modayı en çok seven erkeklerin başında da Johnny Depp, Jude Law gibi yıldızlar geliyor. Özelllikle bu yaz erkeklerde göğüs dekoltesi trendi o kadar büyük yükselişe geçti ki, Amerika’da bu dekolte için bir moda terimi bile uyduruldu: Heavage. Bu kelime, İngilizce he (erkek) ve cleavage (göğüs çatalı) kelimeleri birleştirilerek ortaya çıktı. Ancak Amerika’da göğüs göstermekle ilgili fikirler bununla da sınırlı kalmıyor. Bazıları göğüs dekoltesinin erkekleri daha feminen gösterdiğini düşünse de, başka bir iddiaya göre erkekler göğüslerini tamamen ilkel dürtülerini takip ederek açıyorlar. Yani “göğsünü gere gere” sözünde olduğu gibi bu çoğu erkek için bir gurur meselesi. Bu fikre göre göğsü açık kıyafetler giyen erkekler, gömlek düğmelerini açarak etrafa “Ben bir erkeğim ve göğüs tüylerimi göstermekten çekinmiyorum” mesajı vermek istiyorlar.


“Erkekler en beğendikleri yerlerini göstermek istiyor”
Güneş Güner Işık (Damat Tween)

Erkek giyimi ile ilgili net kuralların yıkıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Erkekler artık nasıl göründükleriyle daha ilgililer. Tanrısal ve mükemmel görünmek istiyorlar. Zaten erkekte göğüs dekoltesi trendi de Los Angeles kaynaklı. Bronz tenli, mükemmel vücut ölçülerine sahip erkeklerin kendilerinde en beğendikleri yerlerini gösterme isteklerinden ortaya çıkan bir durum. Gömleğin üç-dört düğmesini açarak giymek tekneye ya da sayfiye yerlerine uygun bir şey. Bu stili şehre adapte etmeye çalışınca görsel olarak çok da iyi durmayabiliyor.

“Göğsünde fazla tüy olanlar bu modadan uzak dursun”

Başak Dizer Fransez
(Stilist, erkek modası yazarı)

Erkeklerde göğüs gösterme modası aslında iki sezon önce derin V yakalı tişörtlerle başlamıştı. Şimdilerde görmeye başladığımız gömlek düğmelerini üstten açma trendi de bunun devamı. Türkiye’de erkekler artık aksesuar kullanmaya da alıştılar, bu sayede kolyelerini de göstermiş oluyorlar. Ben bu trendi erkek modası konusunda cesaret verici buluyorum. Buna uyan erkekleri de tebrik etmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü böyle konularda erkekler eleştiri alınca hemen sıkılıp vazgeçiyorlar. Gömlek düğmelerini fazla açınca dikkat göbeğe çekildiği için zayıf da olmak gerekiyor, bir de göğsü fazla tüylü olanlar bu trendden uzak durmalı. Tabii bronz tenlilerde de daha iyi duruyor. Ama yavaş yavaş papyonlar, kravatlar ve dolayısıyla beyefendi görünümünün moda olduğunu görmeye başlayacağız. Yani bu trendin uzun süre devam edeceğini sanmıyorum.